Efsanenin Yeniden Doğuşu
Geçmiş yaşantısında; Amiga 500, Atari ST veya Commodore 64 gibi, dönemlerinin oyun canavarlarından biriyle tanışmış olan her emektar oyuncunun, mutlaka bir joystick kırma hikayesi vardır. Bu tür iflah olmaz oyuncular bir araya geldiklerinde, genellikle -aynı askerlik anıları gibi- birbirlerine bu tür joystick paralama hikayelerini anlatıp, kâh eskiye özlemle hüzünlenip, kâh ta geçirilen eğlenceli saatlerin anılarıyla yüzlerinde oluşan gülümsemelerle geçmişi yâd ederler. Bu tür sonu gelmez anıları sürekli olarak dinlemek, eğer konu hakkında pek bir bilginiz yoksa, sıkıntıdan sürmenaj olmanıza neden olabilir.
Ancak Şehrazad Masalları tadındaki bu anıları dinleme cesaretini gösterip, biraz da anlatıcıya konuyla ilgilendiğinizi de hissettirecek olursanız, geçmişin sır perdesi aralanacak ve joystick katili efsane oyunun ismi, anlatıcının dudaklarından dökülecektir; "Sensible Soccer"
Deşifre edilen söz konusu oyun, çoğumuzun aklındaki -tabii dövüş oyunları göz önüne alındığında- "joystick kırma potansiyeline sahip oyunlar" listesinin yanından bile geçmemektedir.
O zaman hemen araya oyundan bir enstantane alalım: Orta sahanın biraz ilerisinde, karşı takım futbolcularının bizim futbolcumuza ulaşmadan önceki o kıymetli milisaniyeler boyunca, hem joystickimizin sahip olduğu tek tuşa tüm gücümüzle basarak hem de simültane olarak joystickimizi ters yöne doğru çekerek futbolcumuzun vurduğu topun yükseklik kazanmasını sağlayıp, ardından da joystick -ve dolayısıyla kendimizi de-, hangi yöne doğru topa falso vermek istiyorsak, o yöne doğru yani sağa ya da sola doğru yatırarak muhteşem, falsolu şutlar çekilir; topa karşı kaleye doğru süzülürken, saniyeler önce alınmış nefes ancak top ağlarla buluşunca bırakılırdı. Belki şimdi Sensible Soccer'a neden joystick katili denildiğini tahmin edebiliyorsunuzdur.
Bu tempoda çekişmeli geçen bir düzine maçın bedeli genellikle, terli ellerimizle 2 parça haline getirdiğimiz, kullanılamaz haldeki joysticklerimiz olurdu. Ancak karşılığında almış olduğumuz keyif ve eğlencenin tabiri, kelimelerle anlatılması mümkün değildi.
Eskiden Pes mi varmış? Viva La Sensi!!!
Peki bu oyunu, efsane yapan neydi? Grafikleri mi, yoksa müzikleri mi? Sonuç olarak, o dönem göze alındığında bu iki öğeden de pek bahsedilemezdi. Zaten piyasada da bu beklentileri tatmin edecek oyun neredeyse yoktu, ya da bizim bilgisayarcıya uğramıyordu.
İlkokul 4. sınıfın yaz tatiline yeni girmiştik. Sınıf arkadaşım, dayısına kopyalattığımız 2 disketlik yeni oyunla bize gelmişti. Oyunda kuş bakışı gördüğünüz bir saha üzerinde bezelye boyutundaki "koca" kafalı futbolcular, karınca sürüsü gibi bir kaleden diğerine doğru koşturup duruyorlardı. Oyunun başına oturup maça başladığımda ilk izlenimim bu olmuştu; ancak henüz ben topu ayağında tutarak futbolcularımı koşturamazken, -ki dönemin oyunları arasında genelde top futbolcunun ayağına yapışık olurdu- güya bize misafir olarak gelmiş olan arkadaşım, orta sahadan başlayarak seri çalımlarla benim futbolcularımı ipe diziyor, kimi zamanda -sonradan öğreneceğim- topu sağdan atıp soldan geçme taktiğiyle defansımı zorluyor, uzaktan çektiği sert ve imkansız falsolu şutlarla da kalecime ecel terleri döktürüyordu